29 May 2017

Anadolu’nun İslam’a açılan kapısı: Diyarbekir  

Anadolu İslam medeniyetinde 3 önemli tarih vardır. 27 Mayıs 639 Diyarbakır'ın kapılarını İslam'a açtığı gün, 1701 Malazgirt zaferi ve 1453 İstanbul surlarının kapılarını İslam'a ve Müslümanlara açtığı gün… Diyarbakır'ın fethi olmasaydı Malazgirt zaferi olmazdı. Malazgirt'in fethi olmasaydı, İstanbul'un fethi olmazdı. Belki buna Avrupa açısından da bir fetih de eklemek gerekiyor, o da Murat Hüdavendigar'ın Kosova fethi…

Malazagirt ve İstanbul v Kosova zaferleri ve fetihleri çok yazıldı, çok konuşuldu. Ama nedense Diyarbekir'in fethi konuşulmaktan ve yazılmaktan hep imtina edildi. Oysa Anadolu'nun kapılarının İslama açılması tarihte Türk- Kürt ittifaklarının temelini oluşturur.

Ünlü tarihçi Vakidi (ö 207h), Diyarbakır'ın fethi esnasında İslâm ordularının başkomutanı Iyaz bin Ğanem'le Diyarbakır Melikesi arasında cari olan mektuplaşmaları aktarır. Bu mektuplaşmalar, Müslümanların tek amacının gönüllerin fethi olduğunu net olarak anlatmaktadır:

Uzun süre kuşatma altında olmasına rağmen surların içinde oluşturulan muhkem savunma nedeniyle Diyarbekir'in fethi bir türlü gerçekleşmiyordu. Bunun üzerine İslam ordularının komutanları, başkomutan Iyaz bin Ğanem'le bir araya gelir. Durum değerlendirmesi sonucunda savaş dâhisi büyük sahabi Halit bin Velid, Diyarbekir'i yöneten Meryem'i Dara'ya bir mektup yazılmasını, mektupta onun hem korkutulmasını hem de asıl amaç olan kalbinin yumuşatılıp Müslüman olmasını sağlayacak İslam'ın mahiyetinden bahsedilmesini tavsiye eder. Bunun üzerine Iyaz bir Ğanem, Diyarbekir Melikesi Meryem'e şu mektubu yazar:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!

Salat ve selam Efendimiz olan Peygamberimiz ve ailesinin üzerine olsun!

Diyarbekir ve Rabia bölgelerinde bulunan İslam ordularının başkomutanı Iyaz bin Ğanem'den Dariya topraklarının kraliçesi Meryem'e gönderilen mektuptur.

Allah'ın yardımıyla bugüne kadar hep galip geldik. Bizimle savaşmaya kalkışan kâfirlerin tamamı mağlup oldu. Ayaklarımızın değdiği bütün toprakların idaresi elimize geçti. Karşımıza çıkan bütün ordular hezimete uğradılar. Bil ki şeref ve üstünlük Allah'ın, Peygamberinin ve onlara iman eden Müslümanlarındır.

İçinde bulunduğun surlar aşılmaz değildir. İşte Davut oğlu Süleyman Peygamberin yaptırdığı Kudüs, Ba'lebek, Halep ve İmparator Herkel'in toprakları Antakya, bunların hepsi biz Müslümanların yönetimine geçti. Önümüze ne engel ve zorluk çıktıysa Allah hepsinin aşılmasını sağladı. Bu Allah'ın “mü'minlere yardımda bulunmak üzerimizde haktır” şeklinde bize verdiği sözün sonucudur.

Bu mektubum sana ulaştığında teslim ol ki selamette olasın. Sakın karşılık vermeye kalkışma, pişman olursun.

Dinimizi öğrenme konusunda istekli olursan onu sana anlatırız fakat dinini bırakma konusunda ne sana ne de halkına en küçük bir baskımız dahi olmayacaktır. Çünkü Yüce Rabbimiz “Din (tercihinde) zorlama yoktur” demektedir.

Bu mektubuma rağmen kendi bildiğini okumaya kalkışırsan kimin zayıf ve güçsüz olduğunu çok yakında göreceksin.

Selam, Allah'ın seçtiği kulların üzerine olsun!”

Bu mektup bir Hristiyan tarafından surların içine ulaştırılır. Şehrin ileri gelenlerini toplayan Melike, ne yapılması konusunda onlara danışır. Onlar da surların dayanaklılığı, dışarıdan kendilerine gelebilecek yardımlara güvenerek teslimiyeti kabul etmemesini ve bu durumu bir mektupla karşı tarafa bildirmesini isterler.

Bunun üzerine Kraliçe, Iyaz bin Ğanem'e şu mektubu yazar:

“Mektubun bana ulaştı tam olarak da muhtevasını anladım. Allah'ın size hep yardım ettiği konusuna değinmişsin. Bil ki İsa Mesih süre verir ama sizi ihmal etmeyecek, hakkınızdan da gelecektir. Zaferleriniz dininizin haklılığından değil gelip geçici bir rastlantının sonucu olup yakında da yenileceksiniz.

Kendinizi krallar ve onların çocukları gibi görüyorsunuz. Güçlü pazılarımız, keskin kılıçlarımız ve ordularımızla sizlerden kanla intikam alacak ve Mesih'in kullarındaki utancı ortadan kaldıracağız. Şehrimizi size asla teslim etmeyeceğiz. Bulunduğunuz yerde ister kalın ister gidin.”

Mektubu alan Iyaz bin Ğanem “Sağlam bir şekilde Allah'a tevekkül eden kişiye Allah yeter. Onun dediği muhakkak olacaktır. Allah, her şey için bir zaman belirlemiştir” ayetini okur ve Silvan bölgesinin fethine yoğunlaşır. Buraların fethinin ardından Allah, kedisine Diyarbekir'in fethini nasip eder.

Belazuri de bunu destekleyecek mahiyette Diyarbakır (Âmid) ile Silvan (Meyyafarkin) kentlerinin savaşsız fethedildiğini aktarmaktadır.(1)

Sene 639 dur Hz. Muhammed (sav) vefat edeli sadece 7 yıl olmuştur, Sahabenin çoğu hayattadır. Dünyanın dört bir yanına İslamı anlatmak ve fetihler yapmak için yollara düşmüşlerdir. İnsanlar fevc fevc İslamla şereflenmektedirler. Anadolu kapılarını açacak iki kentten birisinin merkezi Antakya'nın fetih haberi geldikten çok kısa bir süre Diyarbekir bölgesinin en önemli kenti Amid'de ilahi bir mucize ile fethedilecektir. İçerde çatışmalarda ölen sayısı 100'ü bile bulmayacak, şehir günler süren bir ablukadan sonra İslam ordularının eline geçecektir. Bir daha da İslam toprağı olmaktan çıkmayacaktır.

Diyarbekir'de 9 peygamber(ikisi Kur'anda adı geçen peygamberlerdendir:Zülkifl ve Elyesa; 541 sahabe de medfundur ki, dünyada Mekke ve Medine'den sonra en çok sahabenin medfun olduğu kenttir. Ama nedense Peygamberler ve Sahabeler unutturulmak istenmiş şehir hep karpuz ile anılmak istenmiştir. Gerçi tarihçi değilim ama hepimizin yeni bir fetih okuması yapması gerekiyor diye düşünüyorum. İlkine de hep beraber Diyarbekir'in fethi ile başlayalım derim…

-------------------------------------------------------------------------------------------

1-(Kaynak: Vakidi (ö.207h), Fütuhu'ş-Şam, 144-145-Belazuri (ö.279h), Fütûhu'l-Buldan, 176 (Çeviri Hüseyin Özdemir(Silvan Müftüsü), 19 Mayıs 2017)